Saygı kuralları insanların birlikte yaşama zorunluluğu sonucu şekillenmiş olmalı. Öyle ya başkalarıyla birlikte yaşayacaksınız, komşularınız olacak, alış veriş edeceksiniz fakat aynı zamanda onların zararından, şerrinden de emin olacaksınız. Bu durum zorunlu bazı davranış kalıpları geliştirmeye neden olur. Uygulanış biçimi coğrafya ve kültüre göre değişse de dünyanın her yerinde insanların uyduğu ve başkalarından beklediği tavırlar, duruşlar vardır.
Görkemli bir imparatorluk geçmişine sahip olmanın verdiği terbiyeden olsa gerek bizde saygı kuralları ve saygının gösteriliş şekli de zenginlik sergilemektedir. Düne kadar insanlar bu terbiye kurallarını sergiledikleri ölçüde saygınlık kazanır. İstanbul Beyefendisi, İstanbul Hanımefendisi şeklinde adlandırılırdı.
Eskiler saygıyı insan olmanın bir gereği olarak görür ve her insana saygı gösterirdi. Saygıda esas alınan kriter para veya statü değil insan olmaktı. Çok çok yaş kriterine riayet edilir ve insanlar kendisinden birkaç ay büyük olduğunu bildikleri kişilere bunu fark ettirici şekilde davranırlardı. Yaşça büyük olanlar da müşfik olmak, anlayış göstermek ve fevri davranmamak gibi sorumluluklar altındaydı.
Başkaları için ayağa kalkmak temel bir saygı ritüeli olarak dünyanın her yerinde bilinen bir davranış şekli olmakla birlikte geçmişte bizde daha yaygın olduğunu söylemek mümkün. İnsanlar birbirlerini mutlaka ayakta karşılar, biri ayrılırken diğeri mutlaka ayağa kalkardı. Uzatılan bir elin oturur halde tutulması, bir tebrikin veya selamın oturarak alınması saygısızlık addedilirdi.
Şurası bir gerçektir ki saygı insani ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Buna hukukta ‘cine qua non’ denir. İnsanlar onlara saygı duyduğumuz ölçüde sevilip katlanılabilir. Başkalarını sevmek zorunda değiliz ama onlara saygı göstermek zorundayız. Ancak bu şekilde olursa insan insanın kurdu olmaktan çıkar. İnsan insanın zaruretidir, insan insanın sevgilisidir, insan insanın ‘non bis in idem’idir.
Üzerinde oturduğumuz muhteşem kültür birbirimize karşı tavrımızın nasıl olacağını ortaya koymuştur aslında. Saygıyı şekli bazı kurallara bağlamıştır. Bu tavırlar karşımızdaki insana ona değer verdiğimizi, onun da bu değeri hak etmek için uğraşması gerektiği mesajını verir.
Zamanenin rüzgarı feleğin çarkını çevirmeye başladığından beri saygı kuralları da alt üst oldu. Şimdilerde insanlar yine birbirine ayağa kalkıyor ama ancak para ve statü sahibi olana… Yine konuklarını kapıya kadar geçiriyorlar ama bu kez ancak para ve statü sahibi olanları. Evet, insanlar birbirilerine gülümseyerek iyi günler diyor, uzatılan el için ayağa kalkıyor, selamını esas duruş vaziyetinde alıyor ama ancak para ve statü sahibi olanın.
İşte o an bizim saygı dediğimiz kavramın adı mürayilik, dalkavukluk, tabasbus, iğrençlik, soytarılık olup çıkıyor.
Rahmetli General İsmail Berkok için anlatılır. Kendisini ziyarete gelen bir askeri yetkiliyi oda kapısına kadar geçirir, hemen akabinde gelen ayakları çıplak, elbisesi paramparça olmuş bir faytoncuyu evin dışına kadar uğurlar. Sebebini soranlara ilk konuk yaşça kendisinden küçük olduğu için dışarı kadar uğurlanması durumunda konuğunun ezileceğini, ikinci konuğun da yaşça büyük olduğundan dolayı dışarı kadar uğurlanmaması durumunda fakirliğinden dolayı kendisine saygı gösterilmediğini düşünebileceğini söyler.
Şimdi ortalık toz duman… odama giren biri için ayağa kalkacak olsam yahu ne diye zırt pırt ayağa kalkıp duruyorsun diyorlar. İşte o zaman bir başka diyardan gelmiş bir ecnebi gibi hissediyorum kendimi öz memleketimde. Yıllar önce amcam için ayağa kalkmadığım gerekçesiyle beni azarlayan rahmetli yengem geliyor aklıma, hala benim için yerinden kalkmaya davranan annemi hatırlıyorum. “Uizgaş’orem vuvıbıjırep” diyorum onlara. Şimdilerde kimsenin anlamadığı Çerkesçe bir söz, ‘Sana saygı gösteren kişi kuyunu kazmaz…’