Mavi Kasaba Yazıları

Muhacir Mahalle

Üç İstanbul Mithat Cemal Kuntay Hulusi ÜstünTürk edebiyatının en önemli şaheserlerinden biri olan ‘Üç İstanbul’ adlı roman, Mithat Cemal Kuntay’ın 93 Harbine ilişkin tüyler ürpertici yorumu ile başlar. Anadolu ve Rumeli ufkun iki ucunda iki ahşap konak gibi yanıyor; yangından çıkanların uçan saçlarıyla ufukta insanlar koşuyor: Doksan üç muhacirleri… Muhacir, gideceği yer olmadan biteviye yürüyen hayalettir; adını bilmediği bir başka hayaletin ekmeğini yiyecektir. 93 Harbinde üç şeyin hududu yoktu, hastalığın, açlığın, vatan toprağının…’

93 Harbinden önce Silivri iki mahalleden ibaretti. Biri şehrin yerlisi olan Rumların yaşadığı Kaleiçi, diğeri Müslümanların oturduğu, Piri Mehmet Paşa Camii merkezli Yalı Mahallesi… Kurulduğu günden bugüne aşağı yukarı planını koruyan Kale içerisinde yaşayan Rum halk da şehrin en kadim sakinleri idi. Kasabanın sayıca en fazla ikinci grubunu teşkil eden, 1490’lı yıllarda Endülüs’ten getirilmiş Yahudiler Kale mahallesinin kuzeydoğusunda, XVII. Yüzyılda Erzincan, Eğin, Kemaliye bölgesinden kaldırılıp kasabaya iskan edilmiş Ermeniler ise küçük bir koloni halinde kale duvarlarının dışında yaşıyordu. Kasabanın kuzeyindeki düzlüğe inen tatlı yokuş, Roma zamanından beri kasabanın geçim kaynaklarından biri olan ipekçilikte kullanılmak üzere yetiştirilen dut ağaçları, bağlar ve bahçelerle kaplıydı. Bu bağlarda İstanbul’da pek aranan Silivri narı yetiştirilirdi ki bu nar küçük fakat tatlı narlardı. Doğuda ise Rum, Yahudi ve Müslim mezarlıkları yer alıyordu.

Hicri 1293, Miladi 1878 tarihinde donanımlı Rus Ordusu ve topyekûn silahlanmış Bulgarların önünde canını, namusunu kurtarmak için payitahta akın eden, Mithat Cemal’in ‘gideceği yer olmadan biteviye yürüyen hayalet’ olarak tanımladığı muhacirler kasabanın kuzeyindeki bu bağlık alana iskân edildiler. Onların kıt imkânlarla yaptırdıkları alçacık damlı, aşı boyalı, bahçe içindeki evlere ben yetiştim. Görkemli Rum konaklarının yer aldığı Kale mahallesine kıyasla her yanından yoksulluk akan, labirent gibi birbirine kavuşup kollara ayrılan dar sokaklarıyla muhacir mahalle mütevazı görünümünü 1990’lı yılların başına kadar korumuştu.

Kasabaya yerleştirilen ilk 93 muhacirlerinin Silistre’nin Eflatar köyünden olması kuvvetle muhtemeldir. Eflatar köyü halkı Kastamonu’dan kaldırılıp Silistre’ye yerleştirilmiş Türklerdi. 93 Harbi ile Eflatarlı bazı ailelerin Silivri’ye yerleşmesinde Eflatar Köyünün Piri Mehmet Paşa Vakfına ait olması sebep teşkil etmiş olabilir.

Osmanlı ve Rus birliklerinin karşı karşıya geldikleri ilk bölge olan Niğbolu 1877 Temmuz’unda Rusların eline geçtiğinde Müslim halk şehri büyük ölçüde terk etmişti. Niğbolu eşrafından Hacı Mustafa ve eşi Dervişe Hanım, Hacı Hasan ve eşi Hacer Saliha Hanım istilanın hemen öncesinde göç yoluna koyulanlardandı.  Onların bugünkü Bulgaristan’ın kuzeyinden Silivri’ye yaya olarak kat ettikleri bu yolda başlarına nelerin geldiği, neleri ve kimleri kaybettiklerini bilmiyoruz. Bildiğimiz o ki muhacir mahallenin ilk sakinleri olan bu insanların torunları bugün Haseskiler olarak anılmaktadır.

Niğbolu’da Kaptanzede olarak anılan ve yine Niğbolu eşrafından olan Ahmet Vehbi Efendi’nin çocuklarının da bugün Kaptan soyadını taşıyan kişiler olması kuvvetle muhtemeldir. Bu ailenin kökenine dair bilgilerimiz Kırım yahut Kafkasya’ya çıkıyor.          Muhacir Mahallenin ortasından geçen sokağa adını veren Tunalı ailesinin ceddi Kara Mustafa, aynı dönemde Tutrakan’dan kopup Silivri’ye savrulmuş bir Rumeli ayanıdır. Tuna boyundaki saygın Türk ailelerden birine mensup olan Kara Mustafa, Silivri’ye yerleştiğinde de hatırı sayılır eşraf arasına girmiştir.

Mahalle halkından Uykusuz ailesi Tırnovalı bir toprak sahibi olan Uykusuz Mehmet’in çocukları. Silivri kasap esnafından olan Tezeller Karinabadlı Osman Ağa’nın çocukları. Yine kasabanın sosyal, siyasi ve ticari hayatında önemli bir yer tutan Ataç ailesi ise Karinabad eşrafından Hüseyin Ağa ve Mestan Ağa’nın çocuklarıdır. Ural ailesi de yine Karinabad halkından İsmail adlı yalnız göçmenin çocuklarıdır.

Buraya kadar sayılan ailelerin tamamı Türk kökenlidir ve şehirlidir. Geldikleri yerde olduğu gibi burada da tarım ve hayvancılıkla uğraştılar. Aralarında küçük çapta ticaretle ilgilenenler cumhuriyet sonrası dönemde şehir eşrafı arasına dahil oldu.

Kasabanın Türk kökenli eski ailelerinin ticaretle uğraşmadığını görüyoruz. Onlar memuriyet, kayıkçılık, küçük atölye üretimi ile geçimlerini sağlayan ailelerdi. Civarındaki köylerde yaşayan ve varlıkları fetih öncesine kadar götürülebilen Türkler ise ‘Gacal’ olarak adlandırılır ve ziraatla ilgilenirlerdi. Sayıca az olan Ermeniler sanatla, Yahudiler ise ticaretle geçim sağlıyordu. Bunun yanında çeşitli dönemlerde kasabayı yurt tutmuş Arnavutlar vardı ki ticari hayat büyük ölçüde bu ailelerin elindeydi. Altan ailesinin büyük dedesi olan Arnavut Selim Ağa şehir ayanındandı. Lokantacılık yapan İbiş Ağa ve oğlu İbrahim Ağa Prizrenli bir Gega Arnavut’u idi. Hala şehir içinin en önemli lokantalarından birisini işleten Uluşar ailesi işte bu İbiş Ağa’nın çocuklarıdır. Günümüzde Karadağ sınırlarında kalan Brod’dan göçmen olup Silivri’ye yerleşen Helvacı ailesi Silivri’de de Helvacılık ve lokantacılıkla uğraşmıştır. Osmanlı tarafından Arnavut olarak nitelendirilse de aslında Brod halkı Balkanlara Osmanlıdan çok önce yerleşmiş Turani kavimlerin kalıntısıdır. Günümüzde Goralı olarak adlandırılan bu insanlar diğer balkan halkları tarafından tanımlanamadıklarından kendilerine Arnavut denmiştir.

Yine şehir esnafından geçmişte Silivri’de tenekecilik ve sobacılıkla uğraşan Özer ailesi Prizren’e bağlı Gilan şehri eşrafından Muharrem adlı bir Gega Arnavut’unun çocuklarıdır. Kasabaya yerleşmeleri Osmanlı sonrasındadır. Bu ailenin Osmanlı döneminde Gilan şehrinde irşat faaliyetinde bulunmuş Rüfai Şeyhi Cafer Efendi ailesine dayandığına dair ipuçları olmakla birlikte kafi delile ulaşabilmiş değilim. Eğer bu varsayım doğru ise Özer ailesinin köklerini Arnavutluk’a İslam’ı götüren Sicilyalı Araplara kadar götürmek mümkün olacaktır.

Balkanların birçok yerine yayılmış olan Arnavutların bugün Yunanistan’da kalan bölgelerden gelenleri Toska olarak adlandırılır. Kale içindeki Agora ( Havuzlu Meydan) civarını yurt tutan aileler, Noyanlar, Yetkinler, Bektaşlar, Karagözler bu kabileye mensuptur. Kosova’dan gelenler ise çoğunlukla Gega Arnavut’udur. Uluşarlar, Özerler, Priştineler gibi. Kale içine yerleşen ailelerin kasabaya gelişleri Balkan Harbi sonrasına rastlar. Mübadiller arasında da Arnavutlar ciddi bir sayı oluşturur. Ortak özellikleri kale içine yerleşen Patiriyotlara göre daha şehirli bir kitle oluşlarıdır.

Kültürü ve kimliği Silivri ile en fazla özdeşleşen Patriyotlara ilişkin bilgileri bir sonraki yazıda paylaşacağız.

AV. HULUSİ ÜSTÜN

Mavi Kasaba Yazıları

Mavi Kasaba Yazıları” için bir görüş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön