Kafkasya’daki halklar varlıklarını geleceğe taşımak, ulusal kimlik ve kültürleriyle var olmak istiyorlar, savaşmak için pençelerinin olmadığının farkındalar. Çok acı tecrübelerle öğrendiler bu gerçeği. Yaşamak en kutsal hak, var olmak en önemli öncelik… Bu sebeple bütün Kafkasya yansa bir tutam samanı yanmayacak mutlu Kafkas diasporasının değerlendirmeleri çok doğru değil. Kafkasya’da hiçbir halk diğeriyle savaşarak varlığını güvence altına alamaz. Bu topraklar üzerinde planlar yapan büyük güçler kavgaya tutuştuğunda oranın yerli halkları zarar görüyor her seferinde. Kafkasya yerli halkları büyük güçler arasındaki çıkar kavgalarına taraf olmakla geleceğini kurtaramaz, onların yapacakları tek şey büyük güçlerinde çekip gitmesinin ardından birlikte yaşamayı sürdürecekleri kardeşleri ile birlikte bölgenin geleceğine dair ortak bir plan ve görüş içinde olmaları aslında.
Türkiye’deki Kafkas diasporası bu bilincin yerli halklar arasında yerleşmesi için gayret gösterip proje üretmeliydi. Bu noktada çok önemli bir fonksiyon icra etmesi mümkün iken diaspora şimdiye dek orada yaşanılan savaşlara alkış tuttu yada ağıt yaktı. Bu duygusal bağın icraata dönmesi, Kafkas diaspoarasının bölge için bir destek, bir lobi, bir güç haline gelmesi gerekirdi.
Geçmişte Kafkasyalıların hayata bakışını izah eden atasözü “ Küçük halkların büyük bıçakları olmalı ” iken Rasul Hamzatov bu sözü “ Bize artık büyük bıçaklar değil, büyük dostlar gerek.” şeklinde düzeltmişti. Evet zamanın değişmesiyle ahkam da değişir düsturunun bir gereği olarak atasözleri de değişmeli. Şimdiki kuşaklar geçmiştekiler gibi düstur ihdas etmeli, kurallar koyacak bilgeliğe sahip olmalı.
Rusya’dan büyük dost mu olur diyecek kimleri. Abhazlar ve Asetinler’e dost olarak Rusya yetmez mi? İşte bu dostluk değil midir ki Osetya’nın ve Abhazya’nın başındaki karabulutu def etmiştir, taa Gori’ye, Tiflis’e kadar itelemiştir bu belayı.
Böyle değil, dün de böyle olmadı, bugün de öyle değil, geçmişte de öyle olmayacak. Eğer Rusya dostluk istiyorsa var olsun, güçlü olsun, yanımızda olsun. Fakat kim dünyanın bu en büyük gücünün dostluğundan emin olabilir. Hesap vereceği hiçbir makamın var olmadığının bilinciyle dünyanın efendiliğine soyunan, hesapsız bir şekilde vuran, devletler hukuku prensiplerini umursamayan bir gücün Kuzey Kafkas Halkları için samimi bir dost olduğunu kim iddia edebilir.
Okyanus ötesinden aldığı teşvik ile emperyal hırsa kapılmış Gürcistan’a karşı kendilerinin garantörlüğünü yapan Rusya, Kafkas Halkları tarafından ne kadar içten bir tavırla karşılanıp baş üstüne kondu. Ne kadar büyük bir kurtarıcı oldu birden bire.
Aynı hata geçmişte de yapılmıştı. Kırım Hanlarının zorbalığı karşısında Çerkes prensleri Rusya’dan istimdat dileyince tıpkı bugün olduğu gibi yardıma koşan Rusya o gün bugündür Kafkasya’dan çıkmadı. Bu yardım talebinin nelere mal olduğunu her biri İlber Ortaylı’yla boy ölçüşecek tarih bilgisine sahip Çerkes köylülerinin biliyor olması gerekir. Yüz kırk yıldır yaşadıkları gurbet ellerdeki köylerinin samanlıklarında bir araya gelip bu konuyu enine boyuna konuşmuş olmalılar.
Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi “Bırag ulen kızı!” narasıyla her defasında Gürcistan’ın tepesine binen Rusya, kavganın neticesinde hiçbir zaman filmin esas kahramanı olamayan kızcağızı kurtaran esas oğlan rolünü hakkıyla yerine getiriyor. Doğrusu bu role Putin’den daha fazla yakışacak bir tip bulmak da mümkün olmazdı. Fakat sorun kurtarılan Kafkas dilberinin akıbetinin ne olacağı değil midir?
Hesap bugünün hesabı değil, Kuzey Kafkasyalılar her zaman birlikte yaşayacakları Gürcistan’ın mahvı durumunda mutlu olamayacaklardır. İçinde bulunduğumuz bilgi çağında Kuzey Kafkasyalılar hiç olmazsa elli yıl, yirmi yıl sonrasını görebilecek hesaplar yapmalı. Bir ay sonrasını değil.