Hulusi Üstün Eserleri
Burası Çeçen Komitesi
Bu kitap 1999 Eylül’ünde tekrar ateşe verilen Çeçenistan’daki savaşın Türkiye’ye yansıyan acılarını anlatıyor. Bu kitap dünyanın gözü önünde yok edilen küçük ama onurlu bir halkın direnişine ilişkin bir belge niteliği de taşıyor.
Gurbetten Çerkes Hikayeleri
Kendisiyle birlikte koca bir milletin geçmişine, kültürüne, diline ait o kadar çok şeyi toprağa götürecekti ki o yaşlı Çerkes. Bir başka bilenin kalmadığı şarkılar, bir başka ağlayanı kalmayan ağıtlar, bir başka hatırlayanı kalmayan efsaneler, atasözleri, gelenekler, isimler, kelimeler, kelimeler…Kargalar gerçeği haykırıyordu mutlaka. Helak olacaktı toprağın üzerindeki herşey. Fakat o kaçınılmaz bitişi geciktirmekti yaşamaktan maksat belki de. Atalarımızdan devraldığımız kültürü mümkün oldukça az aşınmış bir halde çocuklarımıza devredebilmek, onların da vaktiyle bizi ve bizden öncekileri duyulandıran şarkılarla duygulanmaları, öfkelerini bizim gibi dışa vurmaları, ölümden korkmamaları, dostlarını ayakta karşılamaları. Belki bütün mesele bu.
Geç veya erken kargaların dediği olacak.
Yıldız Saklayan Yürek ŞAHASER
Şaheser, Amerika’ya savrulmuş bir İstanbul kızının yaşamını anlatıyor.
Hayat karşısında hep dimdik durmuş onurlu bir insanın romanı bu.
Onun eski bir İstanbul evinde yaşadığı delişmen gençliğine dair hatıralarını, hayata tutunmak uğruna kıtalar ötesinde tek başına verdiği benzersiz mücadeleyi, sonra yaslı bir anne olarak evine dönüp geçmişiyle hesaplaşmasını konu eden bu eser, Türk edebiyatının yeni bir ustasını müjdeliyor.
Kanatlı Süvarinin Hatıraları
Kimi zaman bir sahil kasabasından, kimi zaman eski bir İstanbul evinin taş döşeli avlusundan seslendi okuyucularına. Erdemi ve iyiliği anlattığı öykülerine bağımlı kıldı bizleri. Yine onun öyküleriyle Kaf Dağına doğru bir yolculuğa çıkıyoruz. Emir Bey’in atlarına binip güzelleri güzeli Adiukla sevdanın ayıp olmadığı diyarlara uçuyoruz. Kaf Dağının ardındaki ölümsüzlük pınarından kana kana su içip çağlar öncesinde buluyoruz kendimizi. Kral Yinal’ın ordusunda bir savaşçı oluyoruz en çok, bir esmer kızın gözlerine takılıyor bakışlarımız, İstanbul’un kuytusunda bir eski evin öyküsünü dinlerken gözyaşları süzülüyor yanağımızdan. Atlarımız kanatlanıyor, söz rüzgar oluyor. uçuyoruz Kaf Dağına…
Türkü Öyküleri
İçimdeki dost sesi, ozan sözü, aşık sazı… Bu kez türkülerle selam sana. Deyişlerle, denemelerle, ağıtlarla, güzellemelerle selam. Kulağında kalsın bu sözler de yüreğine yer etsin. Sen de beni türkülerle an, türkülerle bil…
Al bir köşeye koy bu defteri de, vakti gelince an. Sazla, sözle, şiirle yad et beni, Unutma bu sözleri, tozlandırma hatıramın üzerini yeter…
Canlar
İlk gençlik çağını yaşayan bir gencin, hayat ve inanç konuları karşısında düştüğü ikilemi, sevgiden yana tercih yaparak aşmasını anlatan samimiyetle kaleme alınmış bir günlük…
Şimdiye kadar bu kaliteyi tutturmuş bir başka Türkçe roman okumadım. Daha önce adını duymadığım bir yazara ait olduğu için aslında isteksizce elime aldım ama kitabı okurken okur olmanın zevkini yaşadım. Bitirdiğimde gözyaşlarıma hakim olamamak değil, hıçkıra hıçkıra ağladım.
İçimde yazarın diğer tüm kitaplarını okuma iştiyakı uyandıran tabiri diğerle tadı damağımda kalan bir kitap oldu benim için.
80′lerin sağcı ve solcu gençlerinin içinde bulundukları psikolojiyi her iki grubun gözünden objektif bir bakış açısıyla aktaran yazar, romanında davaları uğrunda cansiperane mücadele eden gençliğin orta yaşlardaki değişimini de aynı hassasiyetle yansıtmakta.
Son zamanlarda okuduğum popüler kalemlerin rezaletinden sonra, her cümlesini öpmek istedim. İncelik ve kibarlığın, -ne az ne fazla- olması gerektiği kadarın, ruhu olan kelimelerin romanlașmıș halini okudum.
Bir yıldır masal dünyasında dolaşıyorum. Çok masal kitabı edindim, çok masal okudum. Ama kitabınız okuduğum kitaplar içinde ifade etmekte zorlandığım bir farklılığa sahip. Hem masalın gelenekselliğini, sevdiğimiz, alıştığımız büyüsünü korumuşsunuz bir yandan da yazar yaratıcılığınızı da dokundurmuşsunuz.”