Hoş Geldin Oğlum

Gündüz hava Arasat sıcağıydı, esmer bir durgunluk çöküyordu şehrin üzerine. Dal yaprak kımıldamıyordu. Akşam olunca çıkıp dolaşıyorduk kıyıda. Gökyüzünde yarımay vardı. Hani vaktini beklesek, üç beş gün daha sabredecek halimiz kalsa, doktor “Bekleyin sorun olmaz dese,” bir dolunay vakti olup bitecekti her şey.

Yeniden Mavi Kasaba’da

Döndüm… Lodosluydu hava. Kıyıya vuran yosunlar gibi, çer çöp gibi düştüm Mavi Kasaba’ya. Kaçtığım dünyaya benzeyen kirli ve çalkantılı denizin şarapsı kokusu doldu içime. Çocukluk günlerime düştüm. Çıplak bedenime yapışmış kumlarla birlikte kavgamı silktim göğsümün üzerinden. Bir an için, bir an için hiç büyümemişçesine kaldığım yerden, bu kasabada devam edebileceğimi sandım gamsız ve tasasız bir hayata. Bulutlar geçti başımın üzerinden, martılar geçti. Eski gemilere, yaşlı gemicilere takıldı gözüm. Deniz bulanıktı ve ben Mavi Kasaba’daydım.

DERVİŞOĞLU’NA KİTAPSEVERLER PARTİSİ’NİN AHVALİNE İLİŞKİN ŞİKAYETİMİZİ KONU EDEN ARZ-I HALİMİZDİR

Kıymetli, atufetlü Dervişzade İsmail Efendi Hazretleri… Evvelan mahsus selam eder kitap kokulu ellerinizden hasret ile öperim. Hasret ile tabii.. bilseniz ben sizi ne çok özledim.  Ümidim odur ki halen  sakini bulunduğunuz Cennet-i Naim’in  sizin Trabzon şivenizle söyleyecek olursak ‘Baridays of tı puk’ (Paradise of the book) adlı kütüphanesindeki mesainizden memnunsunuzdur. Hani zevcenizin sizi fazlaca inhisarı […]

Başa dön