Değişenler Değişmeyenler

değişenler değişmeyenler

Çok bir yaşanmışlığı olmamakla birlikte ömrümüzün, bu zaman dilimi içinde olup bitenlere bakınca yüz yaşında hissediyoruz kendimizi.

Öyle ya, yumuk beyaz ellerimle oturma odamızın buğulu camına “hoş geldin 1980” yazdığımı hatırlıyorum.. ihtilalden öncesine hayal meyal da olsa aklımız eriyor. Tek kanallı siyah beyaz televizyondan hışırtılı bir sesle ama güzelim İstanbul ağzıyla konuşan spikerlere yetiştik biz. Özal’ı dün gibi hatırlıyoruz. Uluslararası spor müsabakalarından tanıdığımız SSCB’li sporcuları da biliyoruz. Raj Kapoor’un Avare’sini TRT 1 ekranlarından izledik.Sokaklarda uzun eşek oynamışlığımız, mile – misket utmuşluğumuz, sokak savaşları yapmışlığımız var. Az şey değil bunlar.

. . .

Şimdi otuz beşinde iki çocuk babası bir adamım. Ömrün bu devrini sürenler hayal kırıklıklarını susup kabulleniyor, idealizmin hayatın gerçekleri karşısında mukavemet edemediğini anlıyor. Hiçbir -izm’in Egoizm karşısında tutunamayacağı gerçeğine teslim oluyor. Bu yaş, baba öğüdünü tutmamız gerektiğini anladığımız yaş.

. . .

Yumuk beyaz ellerimle oturma odamızın buğulu camına “hoş geldin 1980” yazdığım günden bugüne hem çok değişti, hem ölemeyen bir acuze koca karı gibi aynı kaldı dünya. Hasreti ilga etti dijital çağ, sevdanın hükmünü kaldırdı, aşkı başkalaştırdı, vefayı unutturdu, dostluğu feshetti. Gözümün önünde envai çeşit renkte iğdiş atlara binip terk-i dünya etti bir çokları. Yüzyılın başına şahit olmuş bir başka devrin adamlarını tanıdım ben. Şimdi evrilip döndü insanlık. Ekranların başına mıhladı bizi ahir zaman. Bizden aldıklarına karşılık her birimizin cebine bir kredi kartı koyup sağ elimize Mouse, sol elimize bir kola şişesi tutuşturdu sus payı olarak.

. . .

İki çocuk babası bir adamım ben ve çocuklarıma anlatacak bu kadar çok öyküye sahip olduğum için kırgınım gelip geçen zamana. Zaman bunca mesafe koymamalıydı bizimle çocuklarımız arasına. Hatırlamak bunca ıstırap verici olmamalıydı.

. . .

Değişip evrildi dünya. Annem bile kabul etti devrin başka olduğunu. Kendince ayak uydurmaya çalışıyor hayatın yeni ritmine. İnterneti soruyor, dünyanın bir ucundaki yeğenlerinden nasıl olup da haber aldığımı merak ediyor. Yaşıtı kadınların pantolon giyiyor olmasını rüküşlük kabul etmiyor eskisi gibi.

. . .

Değişimin hızı eskisi gibi şaşırtmıyor bizi. Daha itidalle öfkeleniyoruz sadece. Sevmekte de nefret etmekte de ağır davranıyoruz. Ama annem de ben de daha fazla haz alır olduk eski plaklardan nedense.

. . .

Değişmeyen tek şey insanlığın eşyaya hükmettikçe daha vahşi hale gelmesi belki de. İnsanlık her yeni yıla bir savaş anısıyla girmeye çoktan alışmış. Her geçen yıl daha çok ölümcül etki eden silahlar geliştirip her yeni yılda insan kardeşlerinin tepesine boşaltıveriyor. Her yıl anne sütünden başka dünyadan nasip almamış bebekler ölüveriyor. Evler yıkılıyor, siyahlar giymiş kadınlar ağlıyor.

. . .


Tweetlemek için tıklayın
Değişmeyen tek şey insanlığın eşyaya hükmettikçe daha vahşi hale gelmesi belki de.


Dedik ya dünya evrilip değişti. İnsanların insanlardan ne derece nefret eder olduğunu gördüm şimdilerde. İnsanlardan nefret ediyoruz, ölüm haberleri ile üzerini marka giysilerle örttüğümüz göğüs kafesine saklı vicdanımızı anlık da olsa sızlattığı için. yenilenlerden, ezilenlerden, top yekün yok edilmek istenenlerden, siyah kıyafetli ağlayan kadınlardan hele dindaşlarımızdan, hele öldükçe yaralandıkça, bombalandıkça Tanrıdan medet uman dindaşlarımızdan ne kadar çok nefret eder olduk.

. . .

Sağ elimizdeki Mouse, sol elimizdeki meşrubat bardağıyla Homeros’un cennetinde dolaşıp duruyoruz şimdilerde. Lüzumsuz tarih kitaplarında anlatılan aptallardan başka bir şey değil eski kahramanlar. Che narkomanın biriymiş, Arafat AİDS’ten ölmüş, Gandi işbirlikçiymiş, Don Kişot şizofrenmiş… Kazanan hep Şanso Panzolar olmuş aslında.

. . .

Doksan yıl önce sürülmüş, çetelesini kimse tutmamış yitiklerin yasını tutuyor bugünlerde Şanso Panzo aydınlar. Evet doksan yıl öncesinin karanlığında kalmış acılar karşısında sızlayan bir yüreğe sahip olanlara saygı duymalı, onların erdemi karşısında şapka çıkarmalı ama değil mi ki bu yürekler hali hazırda, içinde bulunduğumuz bu çağda, şu gün ve şu saatte söndürülen ocaklara, öldürülen çocuklara, ağlayan siyah kıyafetli kadınlara da aynı merhametle yaklaşıp onlar için de özür borcunu yerine getirmelidir.

. . .

Yeni bir yıl bu ve ben otuz beş yaşında iki çocuk babası bir adamım. Küfürlerimi daha imalı etmeyi öğretti bana otuz beş yaşım. Dante gibi ortasında durduğumuz ömre Cahit Sıtkı gibi sitem etmeyi öğretti.

Meydan okumak mı? Onu çocuklarıma bırakıyorum.

Değişenler Değişmeyenler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön